Farkındalık Videoları

Kuantum Fiziğinin Hayatımıza Etkisi

KUANTUM FİZİĞİ VE HAYATIMIZA NASIL YANSIDIĞI

Resim4k4Kuantum fiziği konu dahilinde olmasına rağmen, asıl amaç onun getirilerinin günlük yaşam anlayışımızı nasıl aydınlatabileceği ve kendimizle, ötekilerle, kısaca tüm dünya ile olan ilişkilerimizi daha iyi anlamamıza nasıl yardımcı olacağıdır.


MADDE VE BİLİNÇ İLİŞKİSİ

Tabii dinamoları çalıştıran, insanı aya gönderen fizik Newtoncu fiziktir, ama artık Newtoncu fiziğin daha alt seviyede bir fen bilgisi eğitimi olduğu düşünüldüğünden bugün önde gelen üniversitelerde klasik fizik dersi verilmemektedir.  Onun yerine şimdiki fizik biliminin uygulanışını kökünden değiştirmiş olan yeni fizik Einstein’ın görelilik kuramı ve kuantum mekaniği yer almaktadır.

Kuantum fiziği farklıdır. Atom taneciğinin içindeki mikro dünyanın fiziği olarak bize; gördüğümüz her şeyin iç işleyişini ve en azından fiziksel olarak ne olduğunu anlatır.

Kuantum kuramı şimdiye dek ortaya atılan en başarılı fizik kuramıdır ve son 60 yılda tamamlanmış bir kuramdır.

Burada amacımız, bilinçli insanlar olarak bizim yaşadığımız günlük dünyayla kuantum fiziği dünyası arasında doğal bir köprü oluşturduğumuz fikrini anlamaktır !

Einstein kuantum kuramının, düşüncesinin ‘’aşırı derecede zeki, paranoyak ve en uyumsuz elemanlarının karışımından oluşan bir kuantum sistemi’’ni çağrıştırdığını söylemiştir. Bu fizikten söz ederken kullanılan sıfatların çoğu aynı cinstendir; saçma, garip, kafa karıştırıcı, inanılmaz, akla mantığa sığmaz vb. Bu alanda yapılan buluşları anlatmak için uygun sözcükleri bulmak bile içinden çıkılmaz bir iştir. Yeni fizik öylesine yeni ki kuantum fizikçileri bile onun zorunlu kıldığı kavramsal değişikliklerle başa çıkamamışlar, işin kolayını matematik dilini kullanmakta bulmuşlardır.

Eski entelektüel alışkanlıklar zor ölür. Newtoncu fiziğin uzay, zaman, madde ve nedensellik kategorileri gerçekliği algılayışımıza öyle derin kök salmışlardır ki, bunlar yaşamın akla gelen tüm yasalarını şekillendirirler ve onların gerçekliği ile dalga geçen bir dünyayı asla hayal edemeyiz.

Kuantum fiziğinin maddenin doğasıyla ve belki de kendi varoluşuyla ilgili önermesi en devrimci ve bizim açımızdan en önemli olanıdır. Önermenin temeli dalga/parçacık ikiliğine dayanır. Dalga/parçacık ikiliği bütün varlıkların atom-altı seviyede ya çok ufak bilardo topları gibi parçacıklardan, ya da deniz üzerindeki dalgalar gibi dalgalardan oluşma durumudur. Kuantum fiziği daha da ileri giderek bize aslında bu iki tanımlamanın ikisinin de kendi başına doğru olmadığını söyler.  Varlıkların dalga ya da parçacık gibi olduğunu düşünmek, onların doğasını anlamaya çalışırken bizim için önemli olacaktır. Ama asıl önemlisi temeldeki ikiliği anlamaktır. Yani temelde kuantum denen bu ‘şey’ aynı anda hem dalga hem parçacıktır.

Bunu tamamlayıcılık prensibiyle daha anlaşılır kılabiliriz. Tamamlayıcılık ilkesine göre varlığın 2 türlü tanımı da birbirini tamamlar ve ortaya çıkan tablo ‘’tek bir paketten’’ çıkmış olur. Beynin sağ ve sol yarıkürelerinde olduğu gibi, her bir tanım bir diğerinde olmayan bilgiyi içerir. Temel varlığın şu ya da bu olarak görülmesi koşulların tümüne bağlıdır. Bu önemli koşullar, daha sonra detaylı anlatacağımız gibi, herhangi bir kimsenin o anda varlığa bakıyor olup olmadığına ya da ne zaman, niçin baktığı gibi koşullardır.

Newton fiziğinde gözle gördüğümüz tüm varlıkların en küçük ve bölünmez parçasına atom dendiğini ve bunların birbirlerini çekip, ittiğini ve sürekli birbirlerine çarptıklarını biliyoruz. Bunlar, her biri uzay zamanda kendine ait bir yer kaplayan, birbirinden ayrı, katı oluşumlardır. Diğer yandan dalga hareketi ise, ışık dalgalarında olduğu gibi eterimsi uçucu bir zemindeki titreşimler gibidir. Newtonun fiziğindeki hem dalga hem parçacıkların rolü vardır, ama parçacıkların daha temel olduğu ve her bir parçacığın maddeyi oluşturduğu düşünülmüştür.

Kuantum fiziğinde ise, hem parçacık hem dalga aynı derecede temel unsurlardır. Her biri maddenin beliriş yollarından biridir ve maddeyi ikisi birden oluşturur. Hiçbiri kendi içinde tamamlanmış değildir ve ikisi birden bize bir gerçeklik tablosu çizmek zorundadır. Bu da, asla ikisine birden aynı anda net bir şekilde bakamayacağımız anlamına gelir. Bu durum, kuantum kuramında tamamlayıcılık ilkesi kadar önemli olan Heisenberg’in belirsizlik ilkesinin özüdür.

Belirsizlik ilkesine göre dalga ve parçacık tanımlamaları birbirine engel olur. Varoluşun tam anlamıyla anlaşılması için her ikisinin de aynı anda ulaşılır olması gerekirken, belli bir zamanda ancak birisine ulaşmak mümkündür. Bu durumda; ya elektron parçacık konumundaysa onun kesin durumunu, ya da dalga konumundaysa momentumunu(hızını) ölçebiliriz. Fakat asla aynı anda ikisini birden ölçemeyiz.

Elektronların çoğu ve atom-altı varlıklar ne tam anlamıyla parçacık, ne de dalgadır. Onlar daha çok dalga paketi diye adlandırılan, ikisinin muğlak karışımıdır.

Bu belirlenemezlik olgusu belirsizlik ilkesinin kaynaklandığı yerdir. Bu olgu, tıpkı koca bir kazan çorba içerisindeki şeyler gibi, hiçbir şeyin sabit ve tam anlamıyla ölçülebilir olmadığı ve her şeyin belirsiz, kolay anlaşılamayacak olma olgusunu, Newtoncu determinizmdeki her şeyin sabit, belirli ve ölçülebilir olma olgusunun yerine koymuştur.

Niels Bohr ve Heisenberg gibi önemli kuantum kuramcıları gerçekliğin temelde belirsiz olduğunu, bilinen günlük yaşamımıza bir taban oluşturacak sabit ve net hiçbir şey olmadığını ileri sürmüşlerdir. Gerçeklikle ilgili her şey bir olasılıktır ve öyle kalmaya da mahkümdur.  Bir elektron bir parçacık olabilir, bir dalga olabilir, ya da filanca yörüngede olabilir; yani her şey olasılık dahilindedir.

Gerçek bizim ona bakışımıza bağlı olarak oluşur. Kuantum dalga fonksiyonu içinde birçok olasılığı barındırır, bunlardan hangilerinin gerçekliğe kavuşacağı bize kalmıştır. Örneğin bir foton hem durum olasılıklarına(parçacık benzeri doğa) hem de momentum olasılıklarına(dalga benzeri doğa) sahiptir. Bir fizikçi bunları ölçebilmek için deney düzeneğini kurup ölçüm için bunlardan birine odaklandığında bir diğerini kaybeder(Hiesenberg’in belirsizlik ilkesi). Fizikçinin müdahalesi yani gözlemi, ölçümü; garip bir şekilde fotonun hangi yanını sergileyeceğini etkiler.

Newton fiziği ve onun doğuşuyla ortaya çıkan tüm teknolojik gelişmelerden verim alabilmek için Kartezyen dünya görüşü gerekliydi. Fakat Hıristiyanlık sonrası kültürde bu görüş insanlığa hem felsefi hem de tinsel anlamda çok yavan gelmiştir. Modern insanın ruhu daha fazlası için, kendi ötesinde bir duygu anlayışı, evreni evimiz gibi hissetme anlayışı için feryat ederken aklımızda deneyimlerimizden daha iyi anlamlar çıkarmayı ısrarla istemektedir. Bilinç deneyimin aslıdır ve bilince hesap veremeyen bir felsefe ya da bilim dalı mutlaka tamamlanmamış, yarım kalmış bir felsefe ya da bilim dalıdır.

BİLİNCİN KUANTUM MEKANİK MODELİ

Yaklaşık 40 yıl önce, ilk defa David Bohm, düşünce yöntemlerimizin davranış biçimiyle kuantum işlemleri arasındaki çarpıcı benzerlikleri ortaya çıkarmıştır. Düşünce süreçleriyle kuantum işlemleri arasında, bizlerle elektronlar arasında canlı bir bağ olduğudur. Ve bu ikisinin arasındaki pek çok benzetme insanı diken diken üstünde tutan ve önerme niteliğindeki benzetmelerdir.

ZİHİN VE BEDEN

Newtoncu fizik maddenin ‘’temel, hareketsiz, şekilsiz ve külçe’’ halinde bir şey olduğuna inanan eski Platoncu ve Hıristiyan anlayışı olup onu önemli ölçüde keskinleştirdi. Madde ağırlığı ve uzantısı olan bir şeydi. Temelde atomdan yapılmıştır ve tıpkı bilardo topları gibi davranan ufak cisimciklerdi. Fakat katıydı. Başka bir maddeyi dokunarak etkilerdi ve geçmişten en önemli kopuş olarak, tamamıyla zihinsizdi. Maddenin ne amacı ne niyeti vardı. Eski atomist yunan filozoflarının söylediklerinin tersine, arzu, yaşam ya da ruh atomları yoktu. Ve 17 yy. yeni fiziğinin yaşamın tinsel ya da psikolojik tarafıyla ilgili söyleyebileceği hiçbir şey yoktu. Fiziksel dünya zihinsel dünyanın karşısında ayrı bir dünya olarak kuruldu ve zihinsellik hiçbir şekilde fiziksel olmayan şey olarak kabul edildi. Bu iki karşıt kategori dizisi iki farklı varoluş alanı tanımlamaktan kaynaklanmıştır ve bu anlayış kendimizi algılayışımızı hala etkiler. Ancak kaba materyalizm kesinlikle bilinci açıklayamaz.

Hatırlamamız gereken şey, kuantum seviyesindeki maddenin en azından Descartes ya da Newton’un anladığı anlamıyla maddi olmadığıdır. Dışardan gelen bir temas ya da güçlü hareket eden ufak bilardo toplarının yerine çok çeşitli aktif ilişki içinde olan bir sürü elektron ya da foton, mezon ve nokleon vardır. Bunlar anlaşılması zor doğaları yüzünden bir an durum, bir an momentum, bir an parçacık, bir an dalga, bir an kütle, bir an enerji halinde bulunarak bizi epey şaşırtıp kızdırırlar. Bunların hepsi de aynı anda hem birbirlerine hem de çevrelerine karşı duyarlıdırlar.

Kuantum dünyasında da günlük yaşamda olduğu gibi, varoluş ve ilişki birbirinden ayrılamaz. Kuantum madalyonunun 2 yüzü vardır ve bunlar temelde söz ettiğimiz dalga/parçacık ikiliğidir. Bu tıpkı insan olarak varoluşumuzun zihin ve beden olarak; zihinsel yaşamımızın da netleşmiş, arka plan farkındalığı ve yoğun düşünce olmak üzere 2 yönünün olması gibidir.

Son derece bütünleşmiş zihin/beden ilişkisinde dalga/parçacık ikiliği iyi bir metafor oluşturur. Fakat bilincin, beynin kuantum sistemindeki tutarlı sanal foton düzeninden doğduğu fikrine bakılırsa bu, metafordan daha fazla bir şeydir.  Bu kuantum şeyinin dalga/parçacık ikiliği dünyada en birincil zihin/beden ilişkisi haline gelir ve tüm bunun merkezinde de yüksek seviyelerde yaşamın zihinsel ve fiziksel yanlarını tanırız.

Kuantum Dünyasını Keşfe Hoşgeldiniz..

Sosyal Ağda Paylaşım